Açık Gazete'de Ömer Madra ile Özdeş Özbay, İranlı yazar Aydın Mosanen ile bir araya gelerek İsrail'in İran'a saldırısının etkilerini ele alıyorlar.
Ömer Madra:Merhabalar Aydın Bey, hoşgeldiniz.
Aydın Mosanen: Merhaba.
Özdeş Özbay:Merhabalar.
A.M.:Merhaba Özdeş Bey, memnun oldum, iyi günler.
Ö.Ö.:Teşekkür ederiz.
Ö.M.:İyi günler size de. İsrail'in İran'a saldırısının etkilerini konuşacağız diye konuşmuştuk ve böyle duyurduk dinleyicilerimize de.
A.M.:Evet.
Ö.M.:Siz tecrübelerinizi, düşüncelerinizi aktarmaya başlar mısınız?
Ö.Ö.:Aslında şöyle bir giriş yapalım; Aydın Mosanen, İranlı yazar. Tuğçe Yılmaz'ın bianet'te sizinle yaptığı bir röportaj ile biz de sizi tanıma fırsatı bulmuştuk. Hem İsrail'in saldırılarının İran içerisindeki sonuçlarını, hem de toplumsal muhalefeti - İran'da tabii uzun zamandan beri güçlü de bir toplumsal muhalefet var - bu röportajda Tuğçe ile konuşmuştunuz. Biz de benzer bir kapsamda alalım dedik.
Şimdi savaşın yedinci günündeyiz ve karşılıklı olarak saldırılar sürüyor. İsrail, İran'dan daha çok hedef vurmuş gibi duruyor. İsrail tabi kendi iddiasıyla, ‘Nokta atışı yapıyorum, stratejik noktaları vuruyorum’ diyor ama ölenlerin çoğunun sivil olduğunu görmek mümkün. İran da çeşitli karşılıklar veriyor ve orada da siviller ölüyor. Öncelikle bu savaşa dair, bu İsrail'in saldırılarına dair ve bu saldırıların içeride nasıl bir yankı uyandırdığını sizinle konuşsak, böyle başlasak seviniriz.
A.M.:Evet, şöyle başlayalım o zaman; İran ile ABD arasındaki nükleer müzakereler devam ederken, İsrail tüm uluslararası yasaları çiğneyerek İran'a saldırı gerçekleştirdi. Yani bu kadar kısa ama çok ağır bizler için. İran da buna karşılığı vermek zorunda kaldı çünkü saldırı boyutları her an daha da genişliyordu. İsrail her zamanki gibi - dediğiniz gibi - ‘Sivilleri hedef almıyoruz’ diyor ama ölenlerin çoğu sivil.
Ö.Ö.: ‘Askeri noktaları hedef alıyoruz’ diyor ama ölenler sivil, evet.
A.M.:Evet, İsrail'in Tahran’daki saldırıları sivillerin evlerine yönelik olarak devam ederken, biliyorsunuz ki bu taraftan da sabotaj grupları var içeride ve onlara da terörist diyorlar. Bu gruplar, İsrail'e bağlı olan ya da İsrail ile işbirliği yapan gruplar.
İran'da güvenlik güçleri, halkı tehlikeli bölgelerden uzaklaştırılmasını istiyor. İsrail de tabi ki bu arada psikolojik savaşına başlamış ve sürekli bazı bölgeleri göstererek ‘Bazı bölgeleri vuracağız’ diyor, özellikle de yoğun yerleşke olan bölgeleri hedef alacağını belirtiyor. Bu bir psikolojik savaş yani insanları oralardan kaçırmaya çalışıyor. Tabii ki bu şehirde insanlar panik ve korku içinde yaşıyorlar. Bu arada evleri ya da mahalleleri yıkılanlar mecbur bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar ancak buna rağmen yine de milyonlarca insan şehri terk etmedi ve etmeyecek, bunu da sosyal medya üzerinden de duyurdular. Elbette hastalar, hamileler, bazı aileler çocuklarını şehir dışına çıkardı ama başka yerlerin de güvenli olduğu şu an söylenemez. Böyle bir durum var yani bir sürü insan evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Ö.Ö.:Özür dilerim terk edenler nereye gidiyorlar? Az evvel, ‘İranlı yetkililer halkı güvenli yerlere gönderiyor’ dediniz. Neresi mesela güvenli yer?
A.M.: Geleceğim oraya ama tatil beldelerine gidiyorlar, başka şehirlere çıkıyorlar. İran'ın bazı bölgeleri yeşil bölgeler, oralarda askeri unsurlar yok, tatil beldeleri bu aralar. Biliyorsunuz, Gazze tecrübesinden ve başka bir yerin tecrübesinden oranın da güvenli olup olmadığını bilmiyoruz ama en azından hamileleri, çocukları o noktalara götürmek daha mantıklı olur diye yapıyorlar. Bunu İsrail'e güvendiği için yapmıyor yani İsrail, ‘Nokta atışı yapıyoruz’ diyor ama şu an benim yakınlarımdan en az kaç kişi öldü. Bunlar hükümete bağlı insanlar değiller, sadece suçsuz insanlar. Evde yatıyorken, gece yarısı müzakereler devam ederken İsrail'in füzelerine maruz kalan insanlar bunlar.
Diğer taraftan İran içerisinde de bir karışıklık var, oraya geleceğim ama İran'da büyük bir dayanışma başladı. Bu dayanışma halk tarafındanve bunu beklemiyordular. Bütün şehirlerden halk yani tatil beldelerinden, başka şehirlerden insanları kendi evlerine, villalarına çağırıyorlar. Buna sosyal medyada ben birkaç kere şahit oldum. Boş evi olan, boş villası olanlar buraları insanlara sunuyorlar. Diğer küçük şehirlerde insanlara girişte ‘hoşgeldin’ diyorlar. Tabii ki her toplumda olduğu gibi fırsatçılar da var, bunu inkar etmiyoruz ama bu tablo daha yaygın. Bu da İran'da çok ilginç bir şey. Evlerini terk edenlerin sosyal medyada paylaştıkları şeyler var; evlerinin, çiçeklerinin fotoğrafını paylaşıyorlar, ‘Acaba tekrar sizlere kavuşabilecek miyiz?’, ‘Acaba tekrar çiçeklerimi, ağaçlarımı böyle canlı görecek miyim?’ diyorlar.
Ö.M.: Evet, bir kısmını da yayınlama fırsatı bulduk ve çok hüzün verici. Hem görüntü olarak, hem de söz olarak hüzün verici mesajlar da vardı.
A.M.: Evet, İran'da çok ilginç şeyler yaşanıyor şu an. Dediğiniz gibi, hüzünle, neşeyle, öfkeyle yani bir çeşit emo diversity yaşıyorlar. Acı, keder, öfke, neşe yan yana… Yaşanan manzaralar bunlar yani İran'da bugün tam anlamıyla bir duygu çeşitliliğiyaşanıyor Ömer Bey.
Ö.M.:Evet, çok acayip.
A.M.:Dün tanıdığım birçok kişinin Instagram hikayesini gördüm ve oralarda da aynı şeyleri paylaşıyorlar. Bir sürü insan doğaya çıkmış, kampçılar kampa yerleşmişler. Tabi burada bir sürü şey var. Hapishanelerde hala mahpuslar içeride ve bu çok üzüntü verici. Onlar içerideler ve bunu düşünmek bile istemiyoruz çünkü biliyorsunuz, eğer böyle şeyler devam eder ise ne olacakları belli değil. Gençler, dağcı gençler dağlara çıkmışlar. Yine de şunu diyorum; 12 milyon, 14 milyon bir nüfusa sahip Tahran. Sabah ile akşam fark ediyor çünkü yan kenar bölgelerden de geliyorlar ve bunun en az 5-6 milyon, 7 milyon içeride hala direniyor.
Tabii ki Tahran'da halk tam dayanışma içerisindeyken aynı zamanda içeride de İsrail'in iş birlikçileri var. Onlar da İsrail’in yardakçıları. Kamyonetlerin üzerinden İHA'larla saldırıyorlar bölgelere, koordinat alıp saldırıyorlar. Halk da bunun için dayanışma içine geçtiler, güvenlik güçlerine bu kamyonetleri tespit edip yerlerini söylüyorlar. Bir sürü böyle terör grupları yakalandı.
İran'a yapılan saldırıda bir şey olmadı. İran'ın savunma sanayisine, hava savunmalarını devreden çıkarmak için belli gruplar içeriye sızmış vebunlar o bölgelere İHA'larla saldırdılar. Sonra bir koridor oluştu ve o koridorla İsrail uçakları gelip geçti. Tabii ki buna karşı da bir öfke var. Tabii ki baskı rejiminin her zaman öfkesi vardı ama muhaliflerin durumuna da geleceğim.
Biz, İran'da adım adım siyasi işbirlikleriyle engelleri aşmaya çalışırken, dışarıda farklı aktörlerle müdahalelerle maruz kaldık bu yıllarda ve doğal olarak bu müdahaleler hareketi özgün çizgisinden de savuruyor ki Rejim de bunu istiyor zaten. İran'daki muhalefet uzun süre kendini bu dış aktörlerden korumaya çalıştı ama dış baskılar, ambargolar, iç baskılar, siyasi engellenmeler bu muhalefet gruplarını dış güçlerin kucağına itti etkisi vardı yani sürekli kaybetmenin doğurduğu hınç duygusu, menfi bir sinizm, bazı muhaliflerin ‘benim için olmayan dünya yıkılsın’ ve şematet duygusu… Bu da onları içeride güç sahibi olmak için bir tür naif realizmle Netanyahu ile Trump'a bel bağlamaya yönetti.
Ö.M.:Öyle mi? Ben bu arada araya girerek bir şey sormak istiyorum; üzerinden üç çeyrek yüz yıl geçti yani öncelikle Muhammed Musaddık'ın devrilmesine yol açan bir şey ile başlamıştı İran'daki devrimci görüş. Peki, bunun dışında Şah Rejimi’nin hala gelmesini isteyen bir grup da var mı?
A.M.:Zaten oraya geliyordum. Netanyahu ve Trump da zaten bu gruplara bel bağladı, böyle bir düşünce içindeydiler. Bu sefer yanlarında başka gruplar da var yani İslami gruplar ile beraber devrim yapan Solcu İslamcı halk mücahidleri de var. Şu an onlar da İsrail'in ve ABD’nin yanında duruyorlar, yardım ediyorlar çünkü biliyorsunuz, onlar yıllarca Irak'ta da kaldılar. Askeri durumlarda uzmanlar gerilla hareketlerini biliyorlar ve onlar da yardım ediyorlar. Bir taraftan da Şah’ın oğlu da var ve onun da içeride destekçileri var ama bu savaş gösterdi ki Netanyahu’yabel bağlamış yani düşünün, sokaklara çıkıp ‘Biz bir şeyler değiştireceğiz, bu fırsat çok altın bir fırsat’ kelimesini kullandı maalesef yani şöyle dedi ‘Altın bir fırsat, siz sokaklara çıkın beraber bu rejimi devireceğiz’ dedi ama kimse de yanıt vermedi.
Biliyorsunuz, İran'da Musaddık zamanından bir muhafazakar kısım vardı. Bu dediğim, dini muhafazakar değil; İran'ın değerlerine, geçmiş tecrübelere bağlı olan bir kısım ve bu şeyleri biliyorlardı. Batı ile çok yakından ilişkileri olsa da Batı'ya %100 güvenmeyen bir kısım. Zaten biliyorsunuz, siz de söylediniz ve çok güzel bir yere değindiniz; Musaddık'a yapılan şey ile başladı her şey.
Ö.M.:Evet.
A.M.:Halk bunu hatırlıyor ve bunun dışında İran-Irak savaşını da hatırlıyor.
Ö.M.: Muhammed Musaddık’ı hatırlatalım değil mi? Muhammed Musaddık'ın tam nasıl okunduğunu da bilmiyorum.
A.M.: Ama doğru söylüyorsunuz hocam.
Ö.M.: Esas itibariyle bayağı seçilmiş bir başbakan, tamamen petrol çıkarları, sosyal yakıt çıkarlarıyla ilgili olarak İngiltere'nin ve ABD’nin müdahalesiyle yapılan bir darbe sonucu devrilmişti.
A.M.:Doğru ve halk bunu hala zihninde taşıyor, unutmadı. Bu silsilelerin içerisinde İran-Irak savaşı da var hocam.
İran-Irak savaşını biliyorsunuz, Arap ittifakı vardı ama Avrupa'dan, özellikle Almanya, Fransa ve başka ülkelerden de Saddam'a yardım ediyordular. Kimyasal bombalar Almanya'dan alınmıştı ve bizim binlerce insanımız yani benim babamın iki arkadaşı, fotoğrafçı arkadaşı yeni öldüler, yeni kaybettik. Bu insanlar kimyasal bombalara maruz kalmıştılar, devlete bağlı değildiler. Halk bunları unutmuyor.
Ö.Ö.:Bir hatırlatma yapalım yani İran-Irak savaşının çok daha sonrası tabi; 1953'te Musaddık’ı devrindeydi ve Şah Rejimi - yanişu anda oğlu tekrar iktidar olmak istiyor - özellikle yurt dışında güçlüydüama İran içerisindeo kadar gücü olup olmadığı tartışma konusuyduki dışarıda da, İranlı göçmenler içerisinde de bunu görebiliyoruz. Şah Rejimi, bizzat ABD - Britanya tarafından kurulmuştu ve o da 1979'daki devrimle devrilmişti. Burada da Tudeh yani Komünist Parti’nin devrimiyle, işçilerin devrimiyle olmuş ama daha sonra bir karşı devrimle Mollaların iktidarı devralıp bütün komünistleri temizlemesiyle bir Molla Rejimi kurulmuştu. Sonra da Irak – İran savaşı... Hatta biz ‘Tarihte Bugün’de de söylüyoruz günü geldikçe, Molla Rejimi kurulduktan sonra ilk sokağa çıkan İranlı kadınlar oluyor yani aslında yine muazzam bir direniş. On binlerce kadın sokağa çıkıyor ancak hep şöyle söylenir; Irak - İran savaşının başlaması Molla rejimini aslında çelikleştiren bir şeydi zaman.
A.M.: Aynı dönemde bir buhran, bir kriz de vardı - güç savaşları vardı ve bu güç savaşlarının tarafları birbirini alt etmeye çalışıyordu. Tam o zamanlar bir saldırı gerçekleşti. İçeride de bir sürü hapishanede halkın yakınları vardı. Her şeye rağmen ben hep böyle söylerim ki İran'da arkadaşlara kaç kere yazdım; İran halkı korkak değildir, mücadele gücü vardır ya da mevcut durumdan memnun değil ise halk durumu tam aksine iyi anlıyor. İran'da tarihsel bir akıl var ve bu tarihsel akıl, yıllar boyunca İran’ı yapan şeydir. Açıkça böyle söyleyeyim; İran'dakibu kesim oturduğu dalı kesmez.
Evet, her şeye rağmen yani dışarıdan baskılar vardı, hapishanelerde gençler zulüm görüyordu ama yine de savaşa karşı durdular. Hapishaneden çıkıp, mahpustan çıkıp savaşa gidenler oldu o zaman. Böyle şeyler yaşadılar. Tabii ki artık iş işten geçmişti, tasfiyeler olunmuştu ve İran'a açılan savaş ile bizim o demokratik hareketimizi yıllarca geriye attı.
Savaştan yedi-sekiz sene sonra İran halkı tekrar kendini bulup bir reform hareketiyle içeride kendi lehine bir şeyleri değiştirmeye çalıştı. Dış müdahaleler, içerideki baskılar, ambargolar, Irak saldırısı… Bunlar bizim içerideki durumumuzu etkiledi, her seferinde de reformistler dışarı atıldılar ve radikal grupların eline geçtiler. Bunlar devam ediyor. 14 Temmuz 2015'te İran'da tekrar halk gidip bir reformist gruba oy veriyor ve bütün istedikleri insanlar eleniyorlar, baskı devam ediyor. Bütün menfezler kapanmış ama yine de kötülerin arasından en iyisini seçip ona oy verdiler. Oy verme nedenleri de buydu.
‘Dünya ile barış, dünya ile sorunlarını çöz ve bitsin’. İran, beş ülkeyle oturdu masaya ve ABD, Avrupa ve Çin ile nükleer anlaşmaya vardı. Ne zaman? 14 Temmuz 2015 sanırım ve Trump, gelir gelmez 2016'da tek taraflı olarak bu anlaşmanın amaçlarından çekildi. Avrupalılar sessiz kaldı, İran ambargolara maruz kaldı. Antlaşma yanlısı reformistler içerideki radikaller tarafından tasfiye edildi. Bunu demek istiyorum yani her seferinde dıştan ve içten bir şeyler İran'ın demokratik hareketini, İran'ı özgürleşmeye, daha özgür bir durum yaratmaya doğru giden hareketi engellendi. Ambargolar tekrar geldi. Bu ambargolar kimin sırtının üzerinde yüklendi? Halkın. Ben bunu kendim bizzat yaşamış bir insan olarak söylüyorum burada. Yine yeni müzakereler. Son zamanlarda Pezeşkiyan’ın gelmesini halk yine de karşı değildi çünkü yine bütün mecraları kapatmıştı hükümet ve artık son, en kötü arasında daha iyisini yani Pezeşkiyan’ı seçti, seçme hedefi de buydu. İran anlaşmalara oturdu ve anlaşmalar devam ederken yine bir şeyler çıktı yani anlaşmayı henüz yürütürken İsrail'in uçakları İran'a saldırdı.
Ö.M.:Evet, Gazze’yi unutturmak için olduğu da çokça yazılmaya başlandı son zamanlarda. İsrail'e karşı büyük bir prestij kaybı, muhalefet başlayınca bunu unutturmak üzere bu saldırıyı başlattı deniyor.
A.M.: İçeride şu anda bunu anladık, içeride insanlar buna öfkeli. Rusya, Ukrayna'ya saldırdı ve bunu Avrupa bir işgal olarak görüyordu. Şu an bir dış güç bütün uluslararası yasalara rağmen, onu çiğneyerek hiçbir nedeni olmadan İran'a saldırdı. Halkın öfkesi sadece içerideki baskı rejimine değil ve hatta yine de o öfke çok geriye atıldı. Şu andaki öfkesi, bu yaşananlara dıştan gelen şeyler yani bunu yaşamak istemiyordular. Bütün yaptıkları şey, her şeye rağmen yani adım adım gerçekleştirmek istedikleri şey rahat bir yaşamdı ve bu tekrarı yine dış güçlerin eliyle engellemeye çalışıyorlar. Bakın, şunu demek istiyorum ki bugün artık İran halkı bunu da anladı bu hafta içinde; ABD, İran'da bu müzakereler gerçekleştirilirken arkada müzakerenin hiç bir sonucunu beklemiyormuş, sonucunu istemiyormuş, savaşa hazırlanıyormuş. Halk şu anda karşısında sadece İsrail’i görmüyor, ABD’yi de görüyor.
Ö.M.:Evet, Donald Trump'a da ‘ABD olarak İran'a karşı savaşa girecek misiniz?’ diye sorulduğu zaman, ‘Bilmiyorum, yapabilirim de yapamam da’ diye çok çarpıcı bir cevap vermiş durumda. Peki, yakın gelecekte neler olacağını bekliyorsun?
A.M.:Evet, Özdeş Bey de muhalefetle ilgili bir şey sormuştu, ona da bir cevap vereyim; muhalifet tabii ki şu anda iki gruba ayrılmış. Çok azınlık bir grup, şematet duygusuyla bunu bir fırsat olarak değerlendiriyor. Düne kadar Kürt gruplarının bir kısmı da bunu tabii ki desteklemiyordu ama onların içinden de bazı gruplar belli oldu. İran'a karşı savaş başlamadan iki gün önce ABD yönetimiyle Beyaz Saray’da görüşmüşler. Başka gruplar da var. Şah'ın oğlu da şu anda Netanyahu ile ABD’nin yanında duruyor ve bu fırsatı kullanmak istiyor. Ama gördükleri şey şu oldu; halk istedikleri gibi tepki vermedi yani yanlarında durmadı. Şu anda İran'da büyük bir hareket başlamış, ‘Hükümete karşıyım ama size de karşıyım. Hepinize yani, Netanyahu'ya, Trump'a, Pehlevi'ye, ütün ABD’nin yanında olan gruplara’ ve evet, halk içerideki baskılara ‘hayır’ diyor. ‘Hepinize karşıyım’ diyorçünkü kendi saflarını da belli etmek istiyorlar. Bu taraftan da İran Hükümeti'nin yanında da gönül rahatlığıyla duramıyorlar çünkü İran Hükümeti bütün fırsatları kaçırdı. Her seferinde bir fırsat yakalamışken halka daha yakın durabilirdi. Bütün şeylerin en önemlisi olarak da bunu diyeceğim; medyayı kaybetti - özgür ve bağımsız medyayı kaybetti, bütün mecraları kapattı, bütün gazetecileri kaçırdı. Ne oldu? ABDmenşeli televizyonlar çıktı. Bunlar halkın beynini ve iradesini ellerine geçirmeye çalıştılar. Şu an içeride ‘Mossad'ın televizyonlarını engelleyin’ diye bir dayanışma da var -isim vermek istemiyorum kizaten içeriden bir araştırırsanız isimleri de çıkar. Bunlar savaşı bir lütuf gibi gösteriyorlar, güya Netanyahu ve Trump, savaş uçaklarıyla İran'a özgürlük getirecekmiş gibi sunuyorlar. Halk bunu yedi mi? Yemedi. Benim gördüğüm kadarıyla halk buna karşı direniyor ve direnecek de. Evet, içerideki baskılara hayır diyorlar, içerideki bütün olağanlara hayır diyorlar ama özgürlüğün bir tank ya da bir uçakla geleceğini de sanmıyorlar.
Ö.M.: İran’da Devlet Radyo ve Televizyon binasının bombalanması Democracy Now!'da gözlerimizin önünde çok ilginç bir şekilde gerçekleşti. Bu bombalamaya maruz kalanlardan birisi de spiker olduğu anlaşılan biriydi ve ellerinde kan izleri vardı, videoda öyle görünüyordu. ‘Biz buna rağmen direneceğiz’ diye de konuşma yapmıştı, çok çarpıcı bir sahneydi o da.
A.M.:Evet, maalesef İranTelevizyonu’nu kendi halkı artık izlemiyordu yani halkın orta düzey ve muhalif kısmı izlemiyordu, izlese de belli programlarını izliyordu. Sürekli propaganda ve tek taraflı yayınlarlabunu kendileri yaptı. Televizyon sadece belli bir grubun belli bir çıkarı için, belli hakların dayatılması için kullanıldı. Halk bunu görüp tepki vermişti. Şu an kucaklarını açmışlar ama bunun da ne kadar doğru olduğunu, ne kadar da samimi olduğunu bilmiyorum ama içerideki halk buna bakmıyor. Halk şu an yaşam mücadelesi veriyor. Gazze olayı, ondan önce Suriye'de olanlar, ondan önce Libya, Irak ve bunların benzeri tecrübeleri İranlılar unutmadılar. Haberleri, gördüklerini unutmadılar. Bu yüzden diyorum büyük bir duygu çeşitliliği içindeler; hem korkuyorlar, hem de öfkeleniyorlar. Geleceklerini bilmiyorlar ama nerede durduklarını da iyi biliyorlar.
Ö.M.:Evet, süremiz de bitti maalesef Aydın Bey. Çok teşekkür ederiz. Takip etmeye çalışacağız ama sizin katkılarınız da çok iyi oldu. Duruma yakından bakma fırsatını yakaladık ve ileride tekrar bunu konuşma imkanını bulacağımızı umuyorum.
A.M.:Teşekkür ederim.
Ö.M.: Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
A.M.:Tekrar görüşmek üzere.